Join us on a literary world trip!
Add this book to bookshelf
Grey
Write a new comment Default profile 50px
Grey
Subscribe to read the full book or read the first pages for free!
All characters reduced
Efsuncu Baba - cover

Efsuncu Baba

Hüseyin Rahmi Gürpınar

Publisher: PHI Kitap

  • 0
  • 2
  • 0

Summary

Ebülfazıl Enverî için bu dünyada olup biten her hareketin uğurlu, uğursuz olmak üzere iki anlamı vardır. Rüzgârın uğultusu, ağaçları kımıldatması, bir kuşun ötüşü, kapı gıcırtısı, köpek havlaması ve bütün bu çeşit sesler, kımıldanışlar hayır, ya da şerden haber veren birer faldır. İnsan uğursuzluklardan kaçıp rahat yaşayabilmek için doğanın bu uyarmalarını anlayarak her işini ve davranışını uğur çerçevesine uydurmaya çalışmalıdır. Yoksa perişan olur... Enverî, yatakta gözlerini açınca sabaha özgü duayı okur. Sağ tarafından kalkar. Önce sağ adımını atar... Her eşyanın herhangi bir yere konuluşunda gözetilecek uğurlar, uğursuzluklar vardır. Kulplu, köşeli şeyler hep kıbleye çevrilecek. Maşa hiç bir vakit dikliğine konmayacak. Tencereler, leğenler yüz üstü kapatılmayacak. Odalarda, mutfakta eşyanın yerleştirilmesi öyle özel bir düzen ve kanuna bağlıdır ki her ne zaman buna aykırı davranılsa evin efendisi, bunu hoşgörenin başına kıyametler koparır... Her işin dakika ve saniyesiyle günü, saati gözetilir. Kimi kez en gerekli işler -uğurlu saate rastlamamasından dolayı- haftalarca, aylarca ertelenir.
Available since: 07/29/2017.

Other books that might interest you

  • Ah Şu Biz Türkler! - Türkleri Anlama Rehberi - cover

    Ah Şu Biz Türkler! - Türkleri...

    Savas Bozbel

    • 0
    • 0
    • 0
    Bazı yazı ya da kitaplar vardır ya hani. Okudum hayatım değişti denilen kitaplar. İşte elinizdeki bu kitap öyle kitaplardan değil. Kitap, sadece bir solukta okuyacağınız, keşke bitmeseydi diyeceğiniz, bazı sayfalarında düşünecek, bazılarında güleceğiniz cinsten. Aslında bir bakıma insanımızı anlatan, muzipliğini, zekasını, yansıtan bir kitap. Bir Hacivat-Karagöz kukla tiyatrosu, bir İsmail Dümbüllü ortaoyunu, bazen de Mevlâna, Yunus derinliği ve hoşgörüsünü, bazen de hicvini, yakalayacağınız bir çalışma.
    
    Bu kitaptaki yazılar, yıllarca e-posta kutuma düşmüş, değişik mecralarda rastladığım, not aldığım yazıların bir derlemesinden ibaret. Sahiplerini bulabildiğim yazıları ilgili yerlere ekledim.
    
    Kitap, insanımızı, bizi anlatıyor, bir bakıma kendimize ayna tutuyor. Her bir hikayede, alıntıda ayrı bir özelliğini yakalayacaksınız.
    Show book
  • Dișlananlar - Çağdaş Bir Vampir Ailesinin Mizahi Hikayesi - cover

    Dișlananlar - Çağdaş Bir Vampir...

    Owen Jones

    • 0
    • 0
    • 0
    Kuzey Tayland dağlarındaki Chiang Rai yakınlarından bir keçi çobanı olan Heng kendini kötü hissetmeye başlar ve civardaki bir şamana gider. Geleneksel testler ‘ kanının olmadığını’ ortaya çıkardığında, şaman süt ve otlarla karıştırılmış hayvan kanı içmesini söyler. Bu farklı milkshake kısa süre sonra daha iyi hissetmesini sağlasa da, ayaklarını yerden her kaldırdığında bir yarasaya dönüştüğü fark eder. Mağaraları ve civardaki evleri keşfederek harika vakit geçirirken, sokak lambalarında toplanan sivrisinekleri bile yer, ama insan kanı da arzulamaya başlar. Tek sorun ise şudur, ailesi ve eşi ne düşünürdü ve de köyün geri kalanı ona ne yapardı?’
    
    PUBLISHER: TEKTIME
    Show book
  • İnanılmaz Öyküler I Bölüm: KAÇIKLAR - cover

    İnanılmaz Öyküler I Bölüm: KAÇIKLAR

    Jules Lermina, Kemal Ergezen

    • 0
    • 0
    • 0
    Poe,Lovecraft ve pulp severlerin keyifle okuyacağı bir yazar.
    
    "Çıkış noktam ne olmalı? Tabii ya! Buldum bile... Saatin altısı. Bu saatin bir anlamı var, bu an, etkin bir güce sahip. Peki kimin üzerinde? Elbette Golding’in, bunda mutabıkız – ve şunun da altını çizelim – onun kendi isteminden bağımsız bir etki bu. Kanıtı, saat altıya on kala, mışıl mışıl uyuyordu."
     
    Show book
  • Kanlı Sır - cover

    Kanlı Sır

    Ayşe Hümeyra Eken

    • 0
    • 0
    • 0
    Aradan yirmi seneye yakın bir zaman geçti… Hatta harbin biraz gerisine, yedeklerden siperlere gönderileceğimiz geceden bir gece evvel, bana tevdi edilen bu sırrı, yirmi sene sakladım.
     
    Artık bu vakanın, bugün ne şahidi, ne de kahramanı var.
     
    Peki, Hüsrev Bey, niçin bu sırrı bana ifşa etmişti? Acaba, günün birinde yayınlanacağını mı ummuştu?
     
    Ne münasebetle?
     
    O zaman, bu imkan ve ihtimali söyleyecek olsalar, en evvel ben gülerdim. Vaziyet, bulunduğumuz mevki itibariyle, ben de, Hüsrev Bey’den daha az tehlikede değildim. Ben de onun kadar ölüm tehditleri altında yaşıyordum.
     
    Fakat, yine soracağım, Hüsrev bey, niçin bu sırrı bana ifşa etmişti?
    Show book
  • İnanılmaz Öyküler III Bölüm: SAKİN EV - cover

    İnanılmaz Öyküler III Bölüm:...

    Jules Lermina, Kemal Ergezen

    • 0
    • 0
    • 0
    Sakin Ev’den içeri girelim.
    Saat akşamın beşi. Neredeyse akşam oldu. Ev dışarıdan tuhaf-sa içeriden çok daha tuhaf. Oda namına düzenli, tam anlamıyla düzgün tek yer yok. Yine de betimlemeye çalışalım.
    Öncellikle, bodrumlar, zemin kat ve birinci kat birleştirilmiş. Sanki ikinci katın dibi düşmüş gibi. Zemin boyunca, temellerin hizasına dek uzanan tüm alan demir direklere sabitlenmiş maka-ralar aracılığıyla kaldırılıp indirilebilen zincir ve halatlardan sar-kan farklı büyüklerde kasalarla dolu.
    Bu kasalar büyük ebatlarda; normal bir insanın boyundan daha yüksekler ve düz birer küp şeklindeler. Her birine birer kapı açılmış. Demir direklerin kendi etraflarında dönebilen hareketli kolları var, öyle ki kasalar evin tüm genişliğince pozis-yon değiştirebiliyor; bunlar, her tarafı çark ve dişlilerle dolu bir mekanizmayla hareket ettirilen zincir ve halatlar aracılığıyla istenilen yüksekliğe kaldırılıp indirilebiliyor. Tüm kasalar yukarı kaldırıldığında çöküklerle dolu koca bir çukurdan ibaret zemin bomboş kalıyor:
    Bu haliyle mekanın doğası hakkında bir fikre varmak çok daha kolay. İlk göze çarpanlar tuhaf biçimlerde ocaklar, her çeşit alet erdevat, karniler, imbikler, uzun boyunlu tüpler, bunlara ilaveten mekanik aletler ve camdan dizkinin çapı iki metreden fazla olan dev bir elektrikli makina.
    En ufak bir şüpheye yer yok ki, orada olan her şey kimya ve fizik materyalleri.
    Show book
  • Yedi Tepe Bir Ölüm - cover

    Yedi Tepe Bir Ölüm

    Ili Piskale

    • 0
    • 1
    • 0
    İstanbul’da yedi gün: Çirkin bir aşk, güzel bir devrim ve gecikmiş intiharlar.
    
    İstanbul’un çocukları yaşamı değiştirme hevesiyle sokaklara geri dönmüştür. Türkiye’nin gri duvarları devrim rüzgârıyla aşınmaktadır. Tunç adında genç bir adam İstanbul’un bir varoşunda kendi sonunu hazırlamaktadır.
    
    Bu şehrin gençleri yüksek ağaçlardan yeryüzüne düşerken, Tunç çocukluğunu yaşadığı mahalleye geri döner, intihar etmiş dayısının dairesine gelir. Zihnini delik deşik eden düşüncelerle terasa çıkar. Dayısı Demir’in yaptığı gibi bir ipi boynuna geçirir, korkuluklara yaklaşır ve kendisini sokağın dibinde bekleyen simsiyah bir ağzın derinliğine bakar.
    
    Bu romanı okuyan, devrimin ağır odunlarını küçük omuzlarda taşıyan genç bedenlerin çığlıklarını duyacak. İstanbul’un en güzel günlerinde zihinlere serpilmiş ölüm tohumlarını söküp atamayanları görecek. Ölmesi gerektiğini bilen ama bunu bir türlü beceremeyenlerin çırpınışlarını dinleyecek.
    
    Tunç bu romanda âşık olmayı öğrenecek. Devrimin ortasında tanışacağı Nar adında genç bir kadını sevecek. Nar da kendisi gibi ölmesi gerektiğini bilenlerden... Nar bu genç adamın gözlerindeki ölüm çukurlarını fark edecek ve onu İntihar Okulu’na davet edecek.
    
    Tunç bu okulda intihar derslerine devam ederken devlet başka hesapların peşinde olacak. Devlet kendi geleceği için bu gençlerin özgürlük arzularını bastırmak zorunda. Ama hangi devlet? Kökleri Selçuklu’ya uzanan bu devlet kendi içinde paramparça haldedir. Göçebe Türklerin Selçuklu'ya karşı ayaklandığı 1240’lı yıllardan beri kendisini çift başlı bir kartal biçiminde gösteren bu devlet artık ne yapacağını şaşırmış! Yöneteni yok ama talibi çok.
    
    Romanın sonunda gençler istediklerini alabilecekler mi? Bu özgürlük savaşında Tunç ne yapacak? Ölecek mi, öldürecek mi? Ona zimmetlenmiş gizemli bir cismi kendi mezarında mı saklayacak?
    
    Aklında birbirini iteleyen muhtelif sorular:
    
    “Yeniden nefes alabildiğimin farkına varır varmaz aklımı birtakım sorular işgal ediyor gene. Şu kaç gündür yaşadıklarımı tek bir kadere mi bağlamışlar? Sürekli ipucu arıyorum. Ölebilmek için bu gençlerin isyanına mı katılmalıydım? Nar, o uğursuz ölüm yolunda bana eşlik etsin diye mi gönderildi? Bunca yıl bin bir sıkıntıyla yaşadığım İstanbul neden şimdi bu kadar eğlenceli ve neşeli bir yere dönüştü? Tam da ölüm, zayıf bedenimin sınırlarını bu kadar keskin çizmeye başlamışken…”
    Show book